Haydar Baş'ın Eski Bir Müridinin Mektubu


Haydar Başın Bir Müridi Haydar baş'ın tarikatı olan kaşiye tarikatına girip hayal kırıklığına uğrayan bir müridinin yazdığı mektup.

Haydar Baş' ın kaşiye tarikatına katıldığım zaman, yaşam zikir demekti. Haydar baş kutup denilen en yüce manevi kişilikti benim için. Onun her hali örnek alınmaya değerdi. Şimdi ise adını bile duymak istemiyorum. o zaman,"Türkiye şıhlar, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olmayacaktır" sözü ençok kızdığım, hatta duymağa tahammül edemediğim bir sözdü. Şimdi de öyle.Çünkü bu sözleri bayraklaştıranların şıhlarla nasıl kol kola, kuzu sarması olduğunu gördüm. Hasan Songar'ın, "Allah rızası aş" kitabında yazdığı şu cümleler bana artık daha anlamlı geliyor: "her bir kaşiye tarikatı müridinden iki önemli faaliyet bekleniyordu.

Biricisi tarikata ait güya fikir ve haber dergilerinin satılması, yani tüccarlık; ikincisi ise tarikatın vakfına bağış toplamak." aynı oranda önemli gelen bir cümle daha var şimdi: "vatan için çalışıyorum" diyenlere dikkatle bakmak. Çünkü "tarikat" diyerek götürenlerle, vatan" diyerek götürenler birbirleri ile çok rahat anlaşabiliyorlar. Sonuçta birleştikleri nokta "götürmek" ama bu kelimenin akla getirdiği çağrışımların hepsini kapsayacak kadar "götürmek".

Haydar baş İstanbul ağır ceza reisinin hukuk fakültesi mezunu kızını, 4.karısı olarak "götürdüğü" zaman, koskoca reisin aciz kalışını görünce, bu durumu şeyhin manevi gücüne vermiştik. Birde reis beyin orgeneral Teoman koman' ın arkadaşı olduğunu öğrenince, şeyhin manevi gücü gözümüzde daha da büyümüştü. bu işte bir bit yeniği olabileceği aklımıza bile gelmemişti. Bu olay, milliyet gazetesinde dizi olarak yayınlanmaya başlanınca gazete basılmış, dizi engellenmiş, aynı kızcağızın kaldığı ev polis tarafından basılmış, sonradan polisler kuzu kuzu çekilip gitmişti. Bunlar bize çok basit geliyordu.

 Çünkü bizler daha büyüklerine şartlanmış, şeyh haydar baş ın daha fazla kerametlere sahip olduğuna inanmıştık. Mesela, şeyhin kalbinden iki ışık zuhur ettiğini, birinci ışığın Rusya yı yıktığını, ikinci ışığın da Amerika'yı yerle bir edip, başta Türkiye olmak üzere bütün ülkelerde bulunan amerikan kuklası yöneticileri alaşağı edeceğine inanmıştık. bu ışıklardan sonra da, TC yöneticileri güya şeyhin huzuruna gelip muhterem hocamızdan af dileyecekler ve Türkiye'nin idaresini şeyh efendinin emin ellerine teslim edeceklerdi.

Bunların gerçekleşmesi için her sene tarikat bütçesinden hacca giden şeyh efendi, çeşitli ülke hacılarından kendisine mürit ediniyordu. Bu hacılar kendi ülkelerine dönüncede, gizlice büyük dünya İslam devletinin kuruluşu için güya çalışıyorlardı. Şeyhin Erbakan'a karşıda özel bir kini vardı. Çünkü zamanında refah partisinden milletvekili olmak istemiş, Erbakan onu aday göstermemişti. Siyasi hırsı bir türlü dinmemiş, hemşerilik damarını kullanarak Eyüp aşıkın tekel bakanlığı döneminde bakan danışmanı olmuştu. Hırsı daha fazlasını istiyordu. 1995'te DYP yi destekledi. Alparslan Türkeş'in vefatından sonra da orada etkin olabileceğini düşünerek MHP yi destekledi.

Tayyib Erdoğan'ın artan başarısı ise onu çileden çıkaran son halka oldu. Emire kalkancı, Fadime şahin, Müslim gündüz ve ali kalkancı olayları patladığı zaman, boşadığı karılarından Fatma hanımın evine kimliği bilinmeyen iki kişi gelmiş ve çekim yapmışlardı. Haydar baş bunu nasıl olduysa öğrendi ve harem âlemlerinin gün yüzüne çıkmasından ve cemaatin dağılacağından çok korkmuştu. bu olaydan sonra şeyh efendi günlerce uyuyamadı ve kimseyle görüşmek istemedi. Sonunda bu işi yaptıran kişinin Tayyib Erdoğan olduğunu yayarak, kasetin basında çıkması halinde hem kendisini kurtardı. Hem de müritlerini Tayyib Erdoğan'a karşı kışkırttı.Ondan sonra günlerce "kahhar halkaları ve tespihleri" oluşturularak Tayyib Erdoğan'ın kahrı için beddua edildi. Sonra da, Fatma hanımın kasete alınan konuşmaları problem oluşturmasın diye yandaşlarını kullanarak Fatma hanıma deli raporu aldırttı.

Sadece politika hırsı değil, cinsel istekleri de bitmek bilmiyordu. Gece saat 23'ten sonra tarikata ait üniversitede okuyan kızların kaldığı evlere gidiyor, kendilerinden çekinmemeleri gerektiğini anlatarak kızların yatak kıyafetleriyle derdini dinliyordu. Sonra beğendiği kıza, aracılar vasıtasıyla "şeyhle evlenenin cehennemde yanmayacağı" söylenerek beyinleri yıkanıyor ve şeyh efendiyle evlenmesi için bütün yollar deneniyordu. Haydar baş, dört kadından bir tanesini sürekli değiştirerek 4 kadınla evliliğini sürdürüyordu. Genç kızlardan beğendiği kişi çağrılıyor, 4 kişiden birisini boşuyor ve yeni aday nikâhlanıyordu. Kendisinin 4 erkeğin maddi ve manevi gücüne sahip olduğunu söyleyerek bu işi meşru hale getiriyordu. Erbakan'ın profesör olması, İskender paşa tarikatının şeyhi Esat efendinin profesör olması haydar başı çileden çıkartıyordu. Bir yolunu bulup o unvana kavuşmak istiyordu. Sonunda Bakû'den milyon dolarlarla ayarlanan diplomalar bu amacına ulaştırdı. O şimdi artık BTP genel başkanı prof. dr. haydar baş olmuştu.

Etrafındakiler öylesine yağcılığa alışmışlardı ki, şeyhin kendisinin dahi hazırlamayıp hazır üzerine konduğu bir tezin savunması için, şu anda partinin genel başkan yardımcısı olan meltem hastanesinin başhekimi dr. Ahmet kepekçi Bakû'ye giderek tez savunmasını dinledi. Bu yolculuk kendisine büyük bir ödül olarak geri döndü ve tarikata ait televizyon programlarında sık sık çıkmaya başladı. Şimdi de BTP genel başkan yardımcısı. Oldu.
Huzurunda peygamberin bile övülmesini hazmedemezdi. Bunu örtebilmek için şu açıklamayı getirirdi: beni övmek zaten peygamberi övmektir.

Saklamaktan aciz kaldığı hırsı kabardıkça kabarıyordu. Ama kalpten çıkan iki nur da bir türlü Amerika'yı yıkıp tc yöneticilerini haydar baş'ın huzuruna getirmiyordu. Sonunda iktidara giden yolu "kudretli odaklarda" aramaya başladı. işte bu serüvenin son halkasını kısaca anlatacağım:

Haydar baş'ın yeni hedefi ikinci Atatürk olmaktı. Bunun için başlattığı iktidar yürüyüşünü 2. kuvva-i milliye hareketi olarak adlandırdı. Kendisini uyarmak isteyenlere "siz o küçük akıllarınızla bu konuyu anlayamazsınız. Asker de bizim arkamızda mit'te, hem de en üst kademedekiler. " demeğe başladı. Bu cümlelerden sonra eskiden anlam veremediğimiz, daha doğrusu "şeyhin kerametine verdiğimiz" şeyler birden anlaşılır oldu. Bu uğurda, doğu perinçekle beraber hareket etmeyi bile kabullendi.

Tarikatın medya grubu, bütün prensipler alt üst edilerek bu uğurda kullanıldı. 5 ay önce şeyh haydar başın asıl niyeti açıklık kazandı. Benimle şeyhin acil olarak görüşmek istediği söylendi. Bayağı meraklanmıştım. ankara da btp parti merkezinde yaptığımız görüşmede, bana iltifatlarla söze başlayan haydar baş, Ankara'da bir binada çalışma merkezi ayarlandığı ve bir çalışma grubuyla benimde beraber hareket etmemi istedi. Aslında bu istek değil bir emirdi. Bundan kimseye bahsetmememi, yoksa çok sıkıntıya girebileceğimi, çalışmanın neticelenmesi sonrasında her şeyi unutmamı, gayretlerimin büyük bir ihsan olarak ta bana döneceğini söyledi.
Daha öncede bu tür çalışma ekipleriyle bulunmuş olduğumdan ne demek istediğini anlamıştım yine birilerinin canı yanacak ve bende bundan nasiplenecektim. Ama bu sefer ki farklıydı. Çünkü şeyhe efendinin telaşını görmüş biraz korkmuştum. işin büyüklüğü yapılan tahşidatlarda kendini gösteriyordu.

Yapmak istemediğimi söylediğim takdirde sıkıntıya gireceğimi bildiğimden kabul ederek görüşmeden ayrıldım.Verilen tarihte parti merkezinde olmam istendi. Partiden, arabayla çalışma merkezine götürüldüm. Çalışmaya başlamadan, şeyhin yaptığı aynı tehdit dolu laflar söylendi. Ama bu sefer ki daha resmiydi. Geri dönüşü olmayan bir yolagirmiştik. Bana olan güvenden dolayı, rahat davranılıyordu.

Kimliklerini bilemediğim ama asker olduğunu tahmin ettiğim bir ekiple beraber çalışmaya başladık. Daha önceki ekiplerden farkı yoktu. Sadece kişiler değişmişti. Çalışacağımız konularla ilgili milli istihbarat teşkilatının belge, gizli bilgi ve CD desteği sağladığını, işlerinin ehli askerlerin de bunlar üzerinde çalışarak bizlere hedef konularla ilgili malzeme hazırlayacağı, ihtiyaç duyulması halinde de ekstra belgelerin istenebileceği ve teminin ilgili kurumlardan mümkün olduğu söylenerek, konu üzerinde tecrübemizi- bilgilerimizi kullanmamız istenmişti.
Hedef olarak, AKP, tayip Erdoğan, diğer tarikatlar ve cemaatler, birinci hedef olarak ta Fethullah hoca ve Tayyip Erdoğan seçilmişti. Çok malzeme vardı.

Kasetler, dergiler, hadis kitapları, gazeteler, mit ten belgeler, askeri kaynaklar. Emekli paşalar, kurumlarla çalışma ekibi arasında koordinasyonu sağlıyordu. Bu insanlar bizlerden kimliklerini saklamıyorlardı. en çok gayreti onlarda gördüm. Hazırlanan malzemeler akşamları bir yerlere götürülüyor, teyit alınıyordu.

10 gün süren bu çalışmada haydar baş bu konu üzerinde çok hassas duruyordu. Sıklıkla bizden bilgi alıyordu. Özellikle fethullah'a karşı çok özel bir kini vardı ve işleyeceğimiz her konunun ona zarar vermesi özel istek olarak belirtiliyordu.

Haydar baş Fethullah hocayı taklit ederek okul ve dershane açmış ama yürütememişti. Bu başarısızlık onu çileden çıkartıyordu. Tarikatının içinden Fethullah hoca taraftarlarının artması, en yakınından bile çocuklarını onun okullarına göndermesi artık damlayı taşıran damlalar olmuştu. Fethullah hocanın artan ünü, özellikle papa ile görüşmesi uluslararası siyaset adamı gibi davranması, haydar başı kahrediyordu.

Hazırlık ekibinde olanlar da Tayyib Erdoğan, Abdullah gül ve hükümete karşı büyük kin besliyorlardı. Hükümetin başarısını Fethullah hocadan bildikleri için, yaptığımız çalışmada her defasında Fethullah öne çıkıyordu. Bunun için hazırlanan ilk CD'ler ağırlıkta Fethullah hakkında oldu. 3 adet CD olacak şekilde çalışma neticelenmişti. Görüntüler-montajlar, dışarıda yapılıyor, bize son hali geliyordu. Gelen görüntülerin birinde "resmidir" kaşesi yanlışlıkla basılmıştı. Ben bunu görmezlikten geldim. Bu konu çalıştığımız ekipte büyük bir paniğe neden olmuştu.

Hazır hale gelmiş CD ler, Istanbulda tarikatın kurumlarında 500-600 adet çoğaltıldı. Sonra da tarikat elemanları aracılığı ile özellikle doğu ve güneydoğudaki manevi önderlere gönderildi. Haydar baş bu işlerin yürütülmesini bizzat takip etti.

Buradan alınacak sonuçlara göre ikinci CD paketi hazırlanacağı ve hükümetin ab sürecindeki tutumunun işleneceği ifade edildi. Bütün bu olanlar hayatımı gözden geçirme eylemini habire tetikliyordu.

Geçmişte olmuş ne varsa gözümün önünden geçiyordu. Bu kaçıncı can yakma operasyonuydu ve her defasında tarikat alet oluyordu.

Şeyhin ihtirasları uğruna saf müritler büyük bir neşve içinde ama bilmeden günaha sokuluyordu. Özellikle gece vakti kızların kaldığı öğrenci evlerine yapılan ziyaretler beni çileden çıkartıyordu. Her defasında kızım aklıma geliyordu.

Bayram sabahı bu vebali daha fazla taşımanın doğru olmayacağına kendimi ikna ettim. Yazdığım bu mektupta olanları bütün detaylarıyla anlatmamın beni çok zora sokacağını biliyorum ama benimde elimde kozlarımın olduğunu bilmeleri gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder